92406 kayıt bulundu.
1. isim , isim , isim , isim , Çarşaf, başörtüsü
2. Duvak
1. Attan iniyom attan / Bürüğüm yedi kattan
1. Attan iniyom attan / Bürüğüm yedi kattan
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Buruk bir biçimde
1. Bu karnaval kaçırılır mı diye buruk buruk gülümsedi.
1. Bu karnaval kaçırılır mı diye buruk buruk gülümsedi.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Buruk bir durum almak
1. Gülümseyişi de buruklaştı.
1. Gülümseyişi de buruklaştı.
iç burukluğu
1. isim , isim , isim , isim , Buruk olma durumu, kekrelik
1. Ayvanın burukluğu.
1. Ayvanın burukluğu.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Küskünlük, gücenmişlik
1. Onun ne zamandır bana bir burukluğu var ama nedendir anlayamadım.
1. Onun ne zamandır bana bir burukluğu var ama nedendir anlayamadım.
1. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Buruğa benzer, buruk gibi
1. Bundan kuvvet alarak âdeta bir nevi buruksu saadet içinde yaşamaktayım.
1. Bundan kuvvet alarak âdeta bir nevi buruksu saadet içinde yaşamaktayım.
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Burulma ihtimali veya imkânı bulunmak
1. isim , isim , isim , isim , Elyafını bükerek kırmaya çalışan kuvvete karşı ağacın gösterdiği direnç
1. nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , nesnesiz , Ekseni çevresinde döndürülmek
2. Sancımak, ağrımak
1. Bağırsaklarım buruluyor.
1. Bağırsaklarım buruluyor.
3. -e , -e , mecaz , mecaz , -e , -e , mecaz , mecaz , Alınarak küskünlük göstermek, gücenmek
1. Yavere burulduğumu sezdirmeden başka bir laf açtım.
1. Yavere burulduğumu sezdirmeden başka bir laf açtım.
1. zarf , zarf , zarf , zarf , Burulmak fiili ile `çok fazla burulmak` anlamında kullanılan bir söz
1. Bağırsaklarım burum burum buruluyor.
1. Bağırsaklarım burum burum buruluyor.
1. isim , isim , isim , isim , Ham ipekten dokunmuş ince kumaş
1. Ona, yakası daima açık ve yenleri bol bir bürümcük gömlek giydirdim.
1. Ona, yakası daima açık ve yenleri bol bir bürümcük gömlek giydirdim.
2. sıfat , sıfat , sıfat , sıfat , Bu kumaştan yapılmış
1. Kadınları kırmızı canfesten şalvar ve bürümcük gömlek giyerler.
1. Kadınları kırmızı canfesten şalvar ve bürümcük gömlek giyerler.
3. Ham ipekten yapılmış başörtüsü
1. isim , isim , isim , isim , Bürümek işi
1. İnsanın gözünü hırs, para hırsı bürümeye görsün!
1. İnsanın gözünü hırs, para hırsı bürümeye görsün!
1. -i , -i , -i , -i , Sarmak, kaplamak, örtmek, basmak, istila etmek
1. Tarlayı otlar bürümüştü.
1. Tarlayı otlar bürümüştü.
2. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Çok, güçlü etkilemek
1. Bir kötümserlik bürümüş sizin içinizi.
1. Bir kötümserlik bürümüş sizin içinizi.
burun boşlukları, burun buruna, burun deliği, burun direği, burun kanadı, burun otu, burun perdesi, gagaburun, gaga burun, kababurun, karga burun, kepçeburun, kıl burun, pat burun, burnu büyük, burnu havada, danaburnu, itburnu, kargaburnu, kuşburnu, öküzburnu, canı burnunda, çiçeği burnunda, karnı burnunda, öfkesi burnunda
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Alınla üst dudak arasında bulunan, çıkıntılı, iki delikli koklama ve solunum organı
2. Bazı şeylerin ön ve sivri bölümü
1. Kadıköy vapurunun güvertesinde, paltoma bürünmüş, gidip ta burna oturmuştum.
1. Kadıköy vapurunun güvertesinde, paltoma bürünmüş, gidip ta burna oturmuştum.
3. mecaz , mecaz , mecaz , mecaz , Kibir, büyüklenme
1. Burnundan yanına varılmıyor.
1. Burnundan yanına varılmıyor.
4. coğrafya , coğrafya , coğrafya , coğrafya , Karanın, özellikle yüksek ve dağlık kıyılarda, türlü biçimlerde denize uzanmış bölümü
1. isim , isim , dil bilimi , dil bilimi , isim , isim , dil bilimi , dil bilimi , Vurgu, ezgi, durak, ulama, ton, uzunluk gibi konuşma diline özgü ögelere verilen ad
1. isim , isim , anatomi , anatomi , isim , isim , anatomi , anatomi , Burun deliklerinden yukarı doğru açılan, mukozayla kaplı boşluklar
1. beğenmemek, önem vermemek
1. Şöyle demiştim, böyle yapmıştım diyene burun büker.
1. Şöyle demiştim, böyle yapmıştım diyene burun büker.
1. zarf , zarf , mecaz , mecaz , zarf , zarf , mecaz , mecaz , Birbirine çok yakın ve yüz yüze bir biçimde
1. beklenmedik bir anda karşılaşmak, birbirlerine çok yaklaşmak
1. Nabi Efendi, merdivenleri yorgun yorgun çıkarken sofada karısıyla burun buruna geldi.
1. Nabi Efendi, merdivenleri yorgun yorgun çıkarken sofada karısıyla burun buruna geldi.
2. karşısında hissetmek
1. O kadar gururlu bir tavrı vardı ki onu ilk kez gören birisi, bu kişinin az önce ölümle burun buruna geldiğini düşünemezdi.
1. O kadar gururlu bir tavrı vardı ki onu ilk kez gören birisi, bu kişinin az önce ölümle burun buruna geldiğini düşünemezdi.